Küçük yeğenim Ali ile karşılıklı oturduk. Laflıyoruz. Bir ara ona doğru eğildim...
- Ali'cim daha önce buraya gelmiş miydin bilmem? Laf aramızda kahvesi ve çikolatası sahiden şahanedir. Ben Türk kahvesi içeceğim. Sana limonata, çörek, börek, dondurma ne söyleyeyim? dedim.
Bir an duraksadı. Sonra en kendi haliyle:
- Teyze, ben fondü yiyebilir miyim? dedi.
Duraksama sırası bendeydi. En teyze tavrımla gözlerine baktım. Kendisine bişi demedim. Sadece, "Vay canına sayın seyirciler! Köyde yaşayan bacak kadar çocuk, İsviçre-Fransa ortak yapımı fondüyü nasıl da biliyor." diye içimden geçirdim. Renk vermedim.
- Daha önce fondü yemiş miydin? diye sordum.
Tatlı tatlı tebessüm etti. Samimiyetle...
- Evet, yedim. Çok severim, dedi.
Enseyi karartmaya gerek yoktu. Bildiğim kadarıyla fondü kelimesi, Fransızca fondre yani eritmek kelimesinden türetilmişti. İsviçre Alpleri'nde, soğuk kış günlerinde izole şekilde yaşayan, taze yiyeceği kalmayan İsviçre'nin köylüsü, açlığını gidermek için peynir ve bayat ekmekten lezzetli ve mütevazı bir yemek icat etmişler. Toprak kaba koydukları peyniri alttan mumla ısıtarak eritiyorlar ve sonra bayat ekmeği içine bana bana yiyiyorlar. Bu kadar... Ali'nin istediği bunun çikolata ile yapılmış olanıydı işte... Setin altına gene mum yakılıyor. Eritilmiş çikolata bitene kadar hep sıcak tutuluyor. Yanında muz ya da çilek varsa... Hımm... Çikolataya bana bana yeniyor. Aldırmamalıydım alafranga, lüks, sosyete havası olmasına... Fondü resmen bir köy yiyeceğiydi. Böyle düşünmek nedense hoşuma gitti.
- Ali, iki çatal istesem. Türk kahvemin yanında, arada senin föndüden ben de yesem, ne dersin? diye sordum.
Yeminle, bir an bile tereddüt etmedi.
- Tabii teyze tabiii.... Birlikte bandıra bandıra yeriz, dedi.
İlkokul ikinci sınıfa geçmiş birine, ayan beyan hislerimi belli edemedim. "Asıl ben seni bandıra bandıra yerim." diye içimden geçirdim ama diyemedim.
Uzanıp elini tuttum. Avucuna usulca bir öpücük kondurdum. Fısıldayarak "Çok naziksiniz genç adam." dedim.
Hahha... Kızardı mı ne? Bilmem.
Bildiğim... Güldü. Güldüm. Güldük biz.
No comments:
Post a Comment