Saturday, July 28, 2012

Nice

Haritalarımızı açıp Cannes ve Monaco üzerinden Nice e ulaşıcak olmanın sevinciyle rota çiziyoruz..Yolculuğumuz biraz çetrefilli olucak. Çünkü interrailde sınır değiştirmek sandığı kadar şıpppadanak olmuyor. Önce sınır kasabasına gitmeniz gerekiyor o ülkenin.. Sonra diğerinin sınırında iniyorsunuz.. sonra tekrar ana hat trenlerinden birine geçiyorsunuz.. Ama zaten bu trenler hep birkaç dakika arayla olduğundan, tık tık seke seke aktarıyorsunuz.. bir de elin oğlu yapmış.. Bağlantılı trenlerin hepsi aynı perondan kalkıyor :) peron 2 de inip 4 dakika sonraki tren için peron 18 e koşmanız filan gerekmiyor. Adam gibi peron 2 den geçiveriyor öbür trende :) 

İlk olarak 
Ventimiglia dayız! İtalya-Fransa sınırı.. Çıt çıt aktarıp fransız trenine geçiyoruz.. Bünyede de bi sarsılma oluyor haliyle.. İtalyan treninden Fransız trenine geçen bir vücudun şoku atlatması 1 saat filan sürüyor. O hantal aptal demir yığını pis tren birden 5 yıldızlı otel oluveriyor.. gıcır gıcır böle, mavi beyaz huzur dolu ferah bir trenin cam kenarında yağmur izliyoruz.. Fransa da gök delinmiş adeta.. Cannes ve Monaco deli gibi yağıyor.. Cannes tam da hayal ettiğim gibi.. Zengin!Gerçekten palmiyeler bile ayrı bir bakımlı görünüyor.. Şehir fırtına altında bile asil..Tüm kıyı villalar ve marinalarla dolu.. Monaco nunda Cannes den aşağı kalır yanı yok.. Hatta daha da zengin.. Fransız Rivierası aklımızı başımızdan aldı gidiyor.. Ya bir de güneşli filan olaydı hava, vay halimize..

Dipnot: ZuZunun hala yağmurluğu yok.. bakalım neler olacak :)




Roma da toparlanırken, hatta daha Türkiye de valiz yaparken sürekli diğer railcilerin ve Nice e gidenlerin aklımıza kazıdığı "olum Nice in sahilleri mütiş, gidin 1-2 gün krallar gibi tatil yapın" cümlelerinden etkilenerek bikini-mayo-havlu-flipflop-güneş kremi beşlisini valizimizin en üstüne yerleştirmiş bulunmaktayız :) Tamam deniz-kum-güneş insanı değilim.. Üzerime lapa lapa karlar yağsın bence benim ama Fransız Rivierasında da yüzerim hacı fırsat bulmuşken.. :)

Bulut saymaktan yol gidemez oldum, trendeki klimalar -18 filan konumunda.. Eldivenlerimi ve atkımı koydum mu acaba diye düşünüyorum.

Zuhal uyuyor..

Barış uyuyor..

Hande uyuyor..


Ben üşüyorum..

Yağmur daha çok yağıyor..

"Nice Antalya gibi bişiymiş" dedikleri için hep, havanın mucizevi bi şekilde açacağından hiç şüphe duymuyorum. Heralde "şu dağı geçince güneş çıkacak, ay tamam şimdi bulutlar gidiyor" diyerek keyifle bekliyorum boynuma doladığım hırkamla :)
Bu arada inanılmaz güzel dağ ve orman manzarasıyla taptaze bir Fransız sabahına uyanıyoruz.. Yani Zuhalle Barış uyanıyor.. 

Ben hala bulut sayıyorum, tık yok..
 

Kış hariç yılın geri kalanında sadece 1-2 gün yağış alan (oda işte 3-4 yılda bir:) Nice de 
dolu yağıyor !! İstasyonda inip, camdan dışarı kurbağ gibi bakıyoruz. Yolun karşısında kızarmış tavukçu kentucky amca var.. Valizleri bırakıp gidip internete bakalım hava nezman açıcakmış heralde bi sabah yağmurudur diyoruz :) Bu arada otel bulmamız ve valizleri bi yerlere tıkmamız gerekiyor..

Locker istasyonda var, 5-6 Euro gibi bir bedeli vardı ve saat 11 de kapanıyordu..
 

Otel ayarlamadan Nice e gelmek, yapılacak en son hata olmalı.. Yok yok yok.. yer yok..
 Otel ayarlayan tursit infoya gidiyoruz. adam 3müzede ayrı yerlerde yatak buluyor.. Hiçbir yerde 4 kişilik boşluk yok.. He var tabi bazı yerlerde de , oralarda kalmak için de Cannes deki festivalde açılış filminde oynamış olmak filan gerekiyor.. :) 

Barış bir otel ve bir Kfc turu atıp geleyim hemen diyerek, yağmurluğunu giyip yolun karşısına geçiyor. Yarım saat sonra büzülmüş bezelye gibi dönüyor yanımıza.. Donuna kadar ıslanmış, otelde yer yok, kfc de bile yer yok :) Bende yağmurluğumu çıkarıp bikinimi valizin altına tepiyorum sinirden :(

ZuZu yağmurluğu olmadığı için buzdolabı poşetleriyle deneysel çalışmalar yapmayı filan düşünüyor :) Bundan sonraki durağımız 
Barcelona ! araya Marseille koysak mı diye düşnüürken, tüm kıyı şeridinde fırtınalar koptuğunu öğreniyoruz.. En güzeli en temizi Barcelona... 

Kfc de internete girip Barcelona dan hostel ayarlamaya çalışıyoruz ..


Köşede bi internet cafe vardı, yani cafe derken gerçekten cafe değil.. hatta bizim mahalle arası internetçilerden bile daha beter, iğrenç bi yer.. istasyonun hemen yanında tursitlere yönelik, yarım saati 1 Euro bi yer işte.. Orda 95 Euroya Plaça Retial isimli nadide mekanda !? Barcelona da otel ayırtıyoruz..

Hadi artık Barcelona ya gidelim !!!
 

Gidelim de peki nasıl ?
 İşte tüm railin en meşakatli yolculuğu başlıyor.. ( Sicilya-Genova treni yolculuk sayılmaz, o bir yaşam tecrübesiydi, adeta bir sınavdı)
Fransızlar iyiler hoşlar da biraz kararsızlar.. 4 müzde sıraya girip tren aktarmalarını ve saatlerini sorup en kısa ve az aktarmalı rotayı soruyoruz. Sıradan çıkıp buluştuğumuzda hepimizde farklı 2 şer rota var. 8 farklı yol ve tren bağlantısıyla Barcelonaya ulaşabiliriz..Yine 1 saat kadar görevlilerle boğuşup en makul olan rotayı seçiyoruz. Ama o gün o tren yokmuş.. 2 gün sonraymış.. Vay efendim öbür seçtiğimiz tren demin gitmiş filan.. Tamam diyoruz ver sen bize ordan ne varsa ilk trenden yer :) 

6 aktarmalı 19 saat süren yolculuğumuz işte bu tercihle başlıyor :)
 


Trene daha saatler var, yağmur azaldı.. Yemek yedik, biraz kuruduk.. Eeeee o zaman şehri gezelim.. Ama sakın valizleri lockera koymak için para vermeyelim tamam mı.. Saatlerce tıkır tıkır valizle Nice turu atalım :) Caddeler ve kaldırımlar jilet gibi düz ve ıslak olduğundan tıngır mıngır gidiyor tekerli valizlerimiz.. Neş'e içinde geziyoruz.. Şehir gerçekten güzel.. Yağmurdan sonra toprak kokusu yok, fransızlar hep kahve ve parfüm kokuyor :) Çok güzel sis inmiş bir dağ ve orman manzarası var şehrin ardında.. Bir tarafında da deniz.. 
Neyse sonra istasyona dönüyoruz.. İstasyon minicik, tren garı geniş tabi de insancıkların beklediği yerler çok dar bi alan.. Ve çok kalabalık.. Oturucak rüzgar almayan kuru yer nerdeyse hiç yok.. Kapalı bile olsa 15 bin adet kapısı olduğu için heryerden rüzgar esiyor.. Sonunda gişelerin orda bir köşe buluyoruz. seriyoruz matları, Barış tulumunun üzerine köşeye yere yatıyor, bizde hemen dibine sıralanıp müzik açıp muhabbet ediyoruz. Sıkış tıkış olduğumuz ve Barış 2 gündür ilk defa adam gibi uyuduğundan( ki uykusuzken biraz asabi ve kuralcı oluyor, uyusun uyurken çok güzel bebek gibi :) onu uyandırmamak için hiç kıpırdayamıyorum.. Zuhal de uyuyup beni tek bırakmamak için sürekli konuşuyor :) 

Hep şu yerde yatan Barış yanında bağdaş kurup müzik dinleyen railci halimizin bir fotoğrafı olsun istedim ama... Geçen kimseye makinayı uzatıp çektiremedim.. Zuhal benim makinamı valize koymuştu ve onunkinin  de lensi bozuktu.. Birine versek muhtemelen başaramayacaktı filan falan.. Niyetlenip niyetlenip hiç fotoğraf çektiremedik :)
 Birkaç saat uyuyup dinlendikten sonra saatimiz çaldı veee trennn geldiii..

No comments:

Post a Comment